9 Haziran 2020 Salı

Ben sen oldum anne




İki yıl oldu yani 730 gün. Seni düşünmediğim, anmadığım tek bir günüm bile olmadı. “Ciğerim yanıyor” sözünün ne demek olduğunu anladım. Yaşadığım her güzel şey yarım, hayatımın her bir anı sensiz eksik, tamamlamaya çalışsam da hep bir sensiz “keşkelerim” var. Umarım beni görüyorsun hissediyorsundur çünkü ben sensiz bir anımı geçiremiyorum. Hayatın sana yaşattığı tüm kötülüklere karşı sen hep iyi kaldın, belki de o kötülükleri unutmak için olabileceğin tek hastalıktı alzhemier, bilemiyorum. Senden sonra senin gözünle görmek yaşananları yaralayıcı olsa da sana bir kez daha hayran kaldım. Keşke sağ olsan keşke şu anki hayatımın içinde sen de olsan ne iyi ne mutlu olurduk. Ben sen oldum anne, sensiz eksik...






18 Aralık 2019 Çarşamba

Anne olmayan bir evde yemek demek.,
Artık hep birlikte oturulan sofranın olmaması demek,
Annesiz bir evden dışarı çıkmak demek.,
Akşama geç kalma diyen sesin olmaması,
Yanına montunuda al diye düşünenin,
Arkandan el sallayanın olmaması demek.
En acısı da işte bu, arkana dönüp baktığında sana bakanın olmaması.,
Anne olmayan bir evde yaşamak demek.,
Evin nefesi gitmiş, sen artık oksijene bağlı yaşıyorsun demek.

2 Ocak 2018 Salı

ALIŞAMAMAK...




"Senin annen nerede?" Gayet normal olan bu soruyu eğer annenizden duyduysanız kimse için normal bir durum değildir. Annem bana bu soruyu sorduktan sonraki hislerimi tarif edemem. Alzheimer Evrelerini neredeyse bir nörolog kadar bilmeme rağmen, kanıksamaya sandığınız hiç birşey düşündüğünüz gibi olmuyor. Annem zaman zaman beni kimsem olmadığını yada kötü ebeveyne sahip olduğum için kendisinin yanında olduğumu düşünüyor. "Başkaları sorarsa benim kızım derim sana, ne olacak ki ne düşünürlerse düşünsün üzülme kızımsın sen benim" 

Sanki ruhum bitkisel hayata girmiş gibi. Annem parça parça unuttukça bende unuttuklarıyla parça parça yok oluyorum. İçimin acıyarak eriyip yok olduğunu hissediyorum. Karanlık oda da körlüğe alışıyorum. Bir yerlere gidip geliyorum arkadaşlarımla konuşuyorum ama tam değil yarım. Kimse kusura bakmasın ama yanımdakilerin konuşmaları radyoda çalan fondaki müzik gibi geliyor, ezberden eşlik ediyorum. Aklım ve ruhum annemle birlikte gidiyor. Şimdi eskileri hatırlıyorum, annemin bana iş yaptırmak için azarlaması sürekli "hadi funda" deyişi, yoğurt kasesinin içine kirli kaşığı kullandığımda beni azarlamasını köpekler gibi istiyorum. 

Anlatamam hiç bir kelimeyle içimde olduğum durumu., uzun uzun yazmaya gerek yok, annemin böyle olması demek bundan itibaren benim sadece çürük bir bedenle nefes alıp veriyor olmam, geri kalan yaptıklarım ise ortama uyum o kadar...

24 Kasım 2010 Çarşamba

-               +       (Çelişkiler Üzerine)


içinde mi           dışında mı

olmak mı           olmamak mı

gitmek mi          kalmak mı

uzak mı             yakın mı

aşk mı               nefret mi

konuşmak mı     susmak mı

hiç mi                çok mu

varmak mı         kaçmak mı

siyah mı             beyaz mı


Sorular var cevaplanmayı bekleyen. Siyah ve Beyaz kadar net olan sorular. Sorular net ama ben gri, bulamıyorum rengimi. Asıl soru hangi benle cevap vereceğim yanıtı, hangi maskemle.
Hangi ben sorulara doğru cevapları verebilecek. Maskeler var yüzümde herkes gibi ama sorularla maskeler çelişik. Hangi ben bu çelişikliği sonlandıracak.
Biliyorum, asıl doğru  cevaplar kendi içimde saklı. 
Ama insan kendisine karşı çıplak kaldığında ne kadar dürüst olabilir ki. Korkak olur, ürkek olur gerçeklerden. 
O yüzden midir doğruluk cesareti, yalan ise zekayı gösterir.
Bilemedim...



7 Kasım 2010 Pazar

Ben bir çocuğum, doğuda. Yakın gibi görünen aslında sizden çok ama çok uzaklarda olan bir çocuk,

Ben bir çocuğum aslında, oyun oynamasını, sek sek çizmesini bilmeyen. Hiç oyuncağı olmayan bir çocuk,

Ben bir çocuğum aslında, kalabalık içinde yalnız büyüyen, töre cinayetlerinde kurban olan bir çocuk,

Ben bir çocuğum aslında, okula gidemeyen, hiç bir zaman bayramlık elbisesi olmayan bir çocuk,

Ben bir çocuğum aslında, gördüğünüz siyah beyaz resimdeki gibiyim ama siyah olanı benim,

Evet aslında ben bir çocuğum, 15 inde kadın olmak zorunda olan bir çocuk...

11 Ekim 2010 Pazartesi

UÇURTMA

Her insanın içinde birtakım şeyleri kendi başına yapma isteği vardır. Bu istek doğrultusunda yaşamla mücadele ederler. Bu mücadele sonucunda bazıları arzularına kavuşur, bazıları içinse hayal kırıklığı yaşanır. Çünkü insan yaşamı boyunca özgürlüğünü diğer insanlarla paylaşmak zorunda kalır. Eğer bu paylaşımdan kurtulabilirlerse ne mutlu onlara... Ya iplerinden kurtulmayı bilecekler ya da ömürleri boyunca ipe bağlı bir şekilde yaşamlarını sürdürecekler. Bir uçurtma misali... 
Bahar geldiğinde bir bahçeden ya da balkondan gökyüzüne baktığınızda hüzünlü ve sevinç dolu bir uçurtmanın gökyüzünde dans eder gibi uçtuğunu görürsünüz. Belkide bir anda o uçurtmanın yerinde olmak istersiniz. Gökyüzünde sonsuzluğun dansını yapmak için. Ama bir anda duraklarsınız. Ve o uçurtmanın hareketlerini kısıtlayan bir ip ve ipin arkasındaki kişiyi görürsünüz. İşte uçurtmanın hüznü o ipe bağlı olarak uçmasıdır. Sevinci ise o ipten kurtulma ümididir. Bizlerde  uçurtma gibi o ümitle yaşıyoruz ve o ipten kurtulma zamanını bekliyoruz. İşte o zaman geldiğinde ise kendimizi geliştirmeyi, bir denetliyiciye ihtiyacımız olmadığını ispatladığımızda ve zihnimizden düşünce tembelliğini yok ettiğimizde, yaşama, hayata soru sormasını öğrendiğimizde zaten o ipler kendiliğinden kopacaktır.

İşte o zaman başımızı kaldırıp ufka baktığımızda özgürlüğün mavisinde yaşama soru soracağız.
Ama asla yaşama cevap veremeyeceğiz..


F.B. 10.09.1997

6 Ekim 2010 Çarşamba

İlk seviş ilk kaybediş,
Arkama dönüp baktığımda 
gökyüzünün sonsuzluğunda kayboluş,
Hüsran kırıklığı, 
Belki ilktir belki son kimbilir.
Ama bildiğim bir şey var,
Özgürlük nasıl sonsuzsa, sana olan sevgimde o dur.
Başka bir gökyüzünde görüşmek üzere...

   F.B.1997