İki yıl oldu yani 730 gün. Seni düşünmediğim, anmadığım tek bir günüm bile olmadı. “Ciğerim yanıyor” sözünün ne demek olduğunu anladım. Yaşadığım her güzel şey yarım, hayatımın her bir anı sensiz eksik, tamamlamaya çalışsam da hep bir sensiz “keşkelerim” var. Umarım beni görüyorsun hissediyorsundur çünkü ben sensiz bir anımı geçiremiyorum. Hayatın sana yaşattığı tüm kötülüklere karşı sen hep iyi kaldın, belki de o kötülükleri unutmak için olabileceğin tek hastalıktı alzhemier, bilemiyorum. Senden sonra senin gözünle görmek yaşananları yaralayıcı olsa da sana bir kez daha hayran kaldım. Keşke sağ olsan keşke şu anki hayatımın içinde sen de olsan ne iyi ne mutlu olurduk. Ben sen oldum anne, sensiz eksik...
DeepNote
9 Haziran 2020 Salı
18 Aralık 2019 Çarşamba
Anne olmayan bir evde yemek demek.,
Artık hep birlikte oturulan sofranın olmaması demek,
Annesiz bir evden dışarı çıkmak demek.,
Akşama geç kalma diyen sesin olmaması,
Yanına montunuda al diye düşünenin,
Arkandan el sallayanın olmaması demek.
En acısı da işte bu, arkana dönüp baktığında sana bakanın olmaması.,
Anne olmayan bir evde yaşamak demek.,
Evin nefesi gitmiş, sen artık oksijene bağlı yaşıyorsun demek.
2 Ocak 2018 Salı
ALIŞAMAMAK...
"Senin annen nerede?" Gayet normal olan bu
soruyu eğer annenizden duyduysanız kimse için normal bir durum değildir. Annem
bana bu soruyu sorduktan sonraki hislerimi tarif edemem. Alzheimer Evrelerini
neredeyse bir nörolog kadar bilmeme rağmen, kanıksamaya sandığınız hiç birşey
düşündüğünüz gibi olmuyor. Annem zaman zaman beni kimsem olmadığını yada kötü
ebeveyne sahip olduğum için kendisinin yanında olduğumu düşünüyor.
"Başkaları sorarsa benim kızım derim sana, ne olacak ki ne düşünürlerse
düşünsün üzülme kızımsın sen benim"
Sanki ruhum bitkisel hayata girmiş gibi. Annem parça parça
unuttukça bende unuttuklarıyla parça parça yok oluyorum. İçimin acıyarak eriyip
yok olduğunu hissediyorum. Karanlık oda da körlüğe alışıyorum. Bir yerlere
gidip geliyorum arkadaşlarımla konuşuyorum ama tam değil yarım. Kimse kusura bakmasın
ama yanımdakilerin konuşmaları radyoda çalan fondaki müzik gibi geliyor,
ezberden eşlik ediyorum. Aklım ve ruhum annemle birlikte gidiyor. Şimdi
eskileri hatırlıyorum, annemin bana iş yaptırmak için azarlaması sürekli "hadi
funda" deyişi, yoğurt kasesinin içine kirli kaşığı kullandığımda beni
azarlamasını köpekler gibi istiyorum.
24 Kasım 2010 Çarşamba
- + (Çelişkiler Üzerine)
içinde mi dışında mı
olmak mı olmamak mı
gitmek mi kalmak mı
uzak mı yakın mı
aşk mı nefret mi
konuşmak mı susmak mı
hiç mi çok mu
varmak mı kaçmak mı
siyah mı beyaz mı
Sorular var cevaplanmayı bekleyen. Siyah ve Beyaz kadar net olan sorular. Sorular net ama ben gri, bulamıyorum rengimi. Asıl soru hangi benle cevap vereceğim yanıtı, hangi maskemle.
Hangi ben sorulara doğru cevapları verebilecek. Maskeler var yüzümde herkes gibi ama sorularla maskeler çelişik. Hangi ben bu çelişikliği sonlandıracak.
Biliyorum, asıl doğru cevaplar kendi içimde saklı.
Ama insan kendisine karşı çıplak kaldığında ne kadar dürüst olabilir ki. Korkak olur, ürkek olur gerçeklerden.
O yüzden midir doğruluk cesareti, yalan ise zekayı gösterir.
Bilemedim...7 Kasım 2010 Pazar
Ben bir çocuğum, doğuda. Yakın gibi görünen aslında sizden çok ama çok uzaklarda olan bir çocuk,
Ben bir çocuğum aslında, oyun oynamasını, sek sek çizmesini bilmeyen. Hiç oyuncağı olmayan bir çocuk,
Ben bir çocuğum aslında, kalabalık içinde yalnız büyüyen, töre cinayetlerinde kurban olan bir çocuk,
Ben bir çocuğum aslında, okula gidemeyen, hiç bir zaman bayramlık elbisesi olmayan bir çocuk,
Ben bir çocuğum aslında, gördüğünüz siyah beyaz resimdeki gibiyim ama siyah olanı benim,
Evet aslında ben bir çocuğum, 15 inde kadın olmak zorunda olan bir çocuk...
11 Ekim 2010 Pazartesi
UÇURTMA
Her insanın içinde birtakım şeyleri kendi başına yapma isteği vardır. Bu istek doğrultusunda yaşamla mücadele ederler. Bu mücadele sonucunda bazıları arzularına kavuşur, bazıları içinse hayal kırıklığı yaşanır. Çünkü insan yaşamı boyunca özgürlüğünü diğer insanlarla paylaşmak zorunda kalır. Eğer bu paylaşımdan kurtulabilirlerse ne mutlu onlara... Ya iplerinden kurtulmayı bilecekler ya da ömürleri boyunca ipe bağlı bir şekilde yaşamlarını sürdürecekler. Bir uçurtma misali...
Bahar geldiğinde bir bahçeden ya da balkondan gökyüzüne baktığınızda hüzünlü ve sevinç dolu bir uçurtmanın gökyüzünde dans eder gibi uçtuğunu görürsünüz. Belkide bir anda o uçurtmanın yerinde olmak istersiniz. Gökyüzünde sonsuzluğun dansını yapmak için. Ama bir anda duraklarsınız. Ve o uçurtmanın hareketlerini kısıtlayan bir ip ve ipin arkasındaki kişiyi görürsünüz. İşte uçurtmanın hüznü o ipe bağlı olarak uçmasıdır. Sevinci ise o ipten kurtulma ümididir. Bizlerde uçurtma gibi o ümitle yaşıyoruz ve o ipten kurtulma zamanını bekliyoruz. İşte o zaman geldiğinde ise kendimizi geliştirmeyi, bir denetliyiciye ihtiyacımız olmadığını ispatladığımızda ve zihnimizden düşünce tembelliğini yok ettiğimizde, yaşama, hayata soru sormasını öğrendiğimizde zaten o ipler kendiliğinden kopacaktır.
İşte o zaman başımızı kaldırıp ufka baktığımızda özgürlüğün mavisinde yaşama soru soracağız.
Ama asla yaşama cevap veremeyeceğiz..
F.B. 10.09.1997
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)